top of page

İPİN HESABI

Zenginin biri ölümden ve kabirdeki yalnızlıktan çok korkuyormuş. "Öldüğüm geceyi kim kabre girerek sabaha kadar benimle geçirirse servetimin yarısını ona bağışlıyorum" diye vasiyet etmiş. Öldüğünde "Kim birlikte kabre girip sabahlamak ister?" diye araştırmışlar. Kimse çıkmamış. Nihayet bir hamal, "Benim sadece bir ipim var, kaybedecek bir şeyim yok. Sabaha kadar durursam zengin olurum." diye düşünerek kabul etmiş. Vefat eden zengin ile birlikte defnetmişler. Sorgu sual melekleri gelmiş. Bakmışlar kabirde bir ölü, bir canlı var. "Nasıl olsa bu ölü elimizde... Biz şu canlı olandan başlayalım" demişler ve hamalı sorgulamaya başlamışlar. "O ip kimin? Nereden aldın? Niye aldın? Nasıl aldın? Nerelerde kullandın?" Sabaha kadar sorgu sual devam etmiş, adamın hesabı bitmemiş. Sabahleyin kabirden çıkmış. - Tamam, servetin yarısı senin, demişler. - Aman, demiş hamal, istemem, kalsın. Ben, sabaha kadar bir ipin hesabını veremedim. O kadar servetin hesabını nasıl veririm?

* * *

Hayatını ve hayatın içerisinde istifade edilen lütufların hesabını vermek hafife alınacak şey değildir.

Bir gün peygamber efendimiz (S.A.V ) eve dönünce sordu : " Ya Aişe kurbanı nasıl yaptın ? "Hz. Aişe annemiz (r.a ) : " Ya Rasulallah bir but hariç hepsini dağıttım " dedi Efendimiz ( S.A.V ) : " Desene ya Aişe bir but hariç hepsi bizim oldu " buyurdular... Bu güzel kıssanın üzerine pek fazla söylenebilecek söz yok sanırım. Lütfen şu mübarek bayramda herkes en yakınından başlamak üzere ihtiyaç sahiplerine , o da yoksa ilim tahsil eden kardeşlerimize yardımda bulunalım. Unutmayalım ki ne verirsek karşımıza o gelecek...

İki arkadaş cami avlusunda oturmuş konuşuyorlardı. Arkadaşlardan birisi ‘Bu akşam arkadaşlarla maç izlemeye gideceğiz, sen de gelir misin?’ diye sordu. Soruyu soranın durumuna bakılırsa arkadaşının sevinç içerisinde ‘evet’ diyerek onaylamasını bekliyordu. Ama beklenen olmadı. Arkadaşının yüzüne ciddi bir yüz ifadesiyle bakan genç, ‘Hayır maça gelemem. Biliyorsun ben evlendim, artık gözü yolda olan ve sürekli evde bekleyen bir eşim var. Bundan böyle hayatıma daha dikkat etmeliyim.’ dedi. Bu ifadeyi duyan arkadaşı önce hayretle baktı arkadaşının yüzüne, ardından alaylı bir tavırla ‘Vay, vay, vay kılıbık kardeşim, yüreği sevgi dolu pek muhterem ev erkeği, bakıyorum da ilk haftada boyunun ölçüsünü almışlar. Nedir bu evdekileri ihmal etmemeliyim, artık maça gelmeyeceğim lafları?’ diyerek yeni evli genç arkadaşını ayıpladı. Yeni evli genç tam ağzını açmış arkadaşına bir cevap verecekti ki yan taraflarında oturan nur yüzlü bir dedenin konuşmasıyla başını o tarafa çevirdi. O zamana kadar olanları göz ucuyla takip eden dede söze karıştı. ‘Gençler kusura bakmayın az önce konuştuklarınıza kulak misafiri oldum. Ve bu misafirlik beni yıllar öncesine götürdü. Şimdi müsaadenizle size o gün başımdan geçen ve bugün sizin sayenizde hatırladığım olayı anlatmak istiyorum.’ diyerek başladı anlatmaya. ‘Yeni evlenmiştim, mahalleden çok sevdiğimiz arkadaşlar bir program yapmış, birlikte eğlenmek istemişlerdi. Tabii beni de çağırmışlardı. Durumu eşime anlatarak gittim; ama akşam olmak üzereyken geri döneceğime dair söz verdim. Kalkmak üzere hareket edince durumu arkadaşlarıma izah etmeye çalıştım ama hepsi birden anlaşmışlar gibi az önce arkadaşının sana ‘maça gelmiyorum’ dediğin için söylediği şeyleri söylediler. Kimisi kılıbık, kimisi korkak kimisi ‘daha önce böyle değildin, evlendin böyle oldun’ tarzında şeyler söylediler. Anlayacağınız zor durumdaydım. Ya eve gidip akşamı eşimle geçirmeyi tercih ederek korkak ve kılıbık olacak, ya da arkadaşlarımla kalarak onların baskısıyla güya kazak erkek olduğumu ispatlayacaktım. Her şeyi göze alarak oradan ayrılmaya karar verdim. Yolda gelirken evimize çok yakın olan caminin hocasıyla karşılaştım. Durumu ona açmaya karar verdim. Söylediği ‘Sen kılıbık değil, kalbi ılıksın.’ ifadesi o kadar hoşuma gitti ki, o günden bugüne ismim hep kalbi ılık olarak kaldı. Bu yüzden ben bunca hayatım boyunca evde asıp kesen, sövüp döven, bağırıp çağıran, kırıp dökenlerle değil, kalbi ılıklarla oturup kalkarım. Öylelerinin aslında erkeklik dedikleri onları pohpohlayan nefislerinden başkası değil. O gün bana korkak diyen ve kılıbık olmakla eleştiren arkadaşlarımın birçoğu ya eşinden ayrıldı ya da zehir zemberek bir aile hayatları oldu. Oysa Allah Resulü’ nün sözlerini hayatıma düstur edindiğim için evim çoluk çocukların oynaştığı bir cennet köşesine döndü. Varsın bana korkak desinler. Ben Rabbimin ne dediğine kulak verir, her zaman kalbi ılıklardan olmayı tercih ederim.’ Hakkınızı helal edin. Dedenin bu anlattıklarından sonra kendisini maça davet eden arkadaşının yüzüne anlamlı anlamlı bakan genç ‘Sen istersen bana kılıbık demeye devam et. Ben maça gelmeyerek evde dört gözle beni bekleyen eşimin yanına giderek ‘Kalbi ılık’lardan olmaya kararlıyım.’ diyerek ayrıldı. Dede, gencin arkasından gülerek bakıyordu..

ANNE BABA SEVGİSİ

Hz. Musa (a.s) bir Gün duasındaYa Rab! Cennette benimle oturup kalkacak arkadaşımı bilmek istiyorum, kimdir? Diye sordu. Cenab-ı HakYa Musa! Filan ülkeye git; orada bir kasap vardır. Cennette o kasap senin arkadaşın olacaktır, buyuruldu.Hz. Musa o beldeye gitti,tarif olunan kasabı buldu ve bir müddet onu gözetledi. Akşam kasap çantasına bir parça et koyup dükkanını kapayarak evine giderken, Hz. Musa ona selam verdi ve sordu:Misafir kabul eder misin?Kasap memnuniyetle ve güler yüzle kabul etti, birlikte evine gittiler. Ev sahibi getirdiği eti pişirdi birde çorba yaptı. Sonra tavana asılı büyük bir sepeti indirdi. Bu sepette çok yaşlı ve zayıf bir kadın vardı, ona pişirdiği çorba ve etten yedirdi. Üstünü başını temizledi,bütün hizmetlerini gördü. İhtiyar kadını tekrar sepete koyarak tavandaki yerine asarken, kadın ona bir şeyler söyledi. Kasap başını sallayarak güldü. Bu işleri bitirdikten sonra sıra misafirini ağırlamaya geldiğinde, özür dileyerek Hz. Musa’nın yanını geldi.Olup bitenleri hayretle izleyen Hz. Musa, kendisine sordu.:Kim bu kadın?Anamdır. Çok yaşlı olduğundan kendisine böyle hizmet ederim, dedi. Musa aleyhisselam:Peki, dedi. Sen onu yedirip içirdikten sonra sepete koyarken sana bir şeyler söyledi. Çok merak ettim, ne dedi acabaKasap güldü ve:Onun bir duasıdır bu, dedi.(Allah’ım oğlumu cennette Hz. Musa ya arkadaş et.)Hz. Musa bunu işitince:Müjdeler olsun, dedi. Musa benim sen de benim cennetteki arkadaşımsın.

KERPİCİN ETKİSİ

Bir inkarcı, alimin birine şu üç soruyu sorar:

1- Allah varsa bana göster.2- Her işi Allah yaratıyor da neden suçlu ceza görür?3- Şeytan ateşten yaratıldığı halde ona cehennem ateşi nasıl etki yapabilir? Alim bu soruları soğukkanlılıkla dinler. Sonra da yerden bir kerpiç parçası alıp inkarcının başına vurur. Başı yarılan inkarcı soluğu mahkemede alır. Hakim, alime sorar: - Bunun başına kerpiç vurmuşsun öyle mi? - Bana üç soru sormuştu, ben sorularına karşılık kerpici vurdum. - Nasıl? - Anlatayım. Allah varsa bana göster demişti. Başının ağrıdığını iddia ediyorsa göstersin. İkinci olarak da her şeyi Allah yaratıyorsa suçlu neden ceza görsün dedi. Madem ki niçin beni mahkemeye veriyor. Üçüncü olarak da ateşten yaratılan şeytana cehennem ateşi nasıl etki yapar diye sordu. Cevabını aldı. Topraktan yaratılan kendisine, yine topraktan olan kerpiç nasıl etki yapıyor? Bu cevaplardan sonra alim beraat eder.

SERVETLE ÖVÜNMEK

Harun Reşit ile Şakik-i Belhî Hazretleri sohbet ediyordu. Bir ara Hazret: - Ey Halife! Farz et ki büyük bir çölde kaybolmuşsun. Susuzluktan ölmek üzeresin. O anda birisi gelip elindeki su dolu kırbayı sana satmak istese kaç para verirsin? diye sordu. Halife gülerek: - Ne kadar isterse veririm, dedi. - Peki, o suya karşılık servetinin yarısını istese verir misin? - Veririm. Hazreti Şakik, "Doğru söyledin" dedi ve devam etti: - Ey Halife! Diyelim ki servetinin yarısı ile o suyu alıp içtin ve bir müddet daha yaşama imkanı buldun. Fakat az sonra içtiğin suyu çıkarman gerekir. Ama buna muvaffak olamasan, bütün uğraşmalarına rağmen idrarını yapamasan ve adeta ölecek hale gelsen, o anda yine birisi karşına çıkıp: "Seni tedavi edebilirim, ancak servetinin öbür yarısını isterim" dese, ne dersin? Halife hiç düşünmeden: - Elbette razı olurum, dedi. Bunun üzerine Şakik-i Belhî: - Öyleyse Ey Emirü'l Mü'minin! Önce içtiğin, sonra da idrar yolu ile dışarı attığın bir yudum su kıymetinde bile olmayan servetine sakın güvenme! Hiç kimseye karşı mal, mülk ve servetinle övünme, buyurdu. * * * Evet, insan gelirken beraberinde olmayan, giderken de beraber götüremediği servetine güvenmemeli, yıkılabilir dünyada kazandığı gibi her an kaybedebileceğini de unutmamalı, servetin kendisini değiştirmesine fırsat vermemelidir. Bir deprem, nice mamureleri bir anda virane haline getirebilir.

HAK YOLA GETİREN İKİ SÖZ

 

Büyük erenlerden Hasan Basrî, bir gün arkadaşlarıyla birlikte yolda giderken memleketinin tanınmış devlet büyüklerinden birinin oğlu ile karşılaşır. Devlet büyüğünün oğlu yağız atının üzerine kurulmuş, beraberinde de hizmetçileri, bütün sükse ve ihtişamıyla yoluna devam etmektedir. Hasan Basrî yolun ortasında durarak hoş beşten sonra devlet büyüğünün oğluna şöyle seslenir: "Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Sizler her şeyi mal ve para ile değerlendirirsiniz. Size şu iki sözü satmak istiyorum, alır mısınız? Çünkü bu sözleri size benden başka kimse söylemeye cesaret edemeyecektir. Sonra bu sözler sizi aydınlık Allah yoluna sokacaktır." Devlet büyüğünün oğlu, "Peki kaça satacaksınız?" deyince Hasan Basrî, "Birincisini bir, ikincisini de iki gümüş para karşılığında veririm." diye karşılık verdi. "Evet, alırım" deyince de ilk sözünü söylemeye koyulur ve şöyle der: "Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Senin evin var mı?" diye sorar. "Var" cevabını alınca da, "Kendin mi yaptırdın, yoksa miras mı kaldı?" diye sorar. Devlet büyüğünün oğlu, "kendim yaptırdım" diye cevap verir. "Ne kadar zaman içinde yaptırdın?" sorusuna ise, "Epey uzun sürdü" karşılığını verir. "Neden her imkana sahip olduğun halde çabuk bitirmedin?" deyince de, "Binanın taşlarını, ağaçlarını taşıyan hayvanlara acıdığım için fazla yük vurdurtmadım. İşte o yüzden de binayı kısa zamanda inşa etmek mümkün olmadı." der. Ardından sözü alan Hasan Basrî şöyle konuşur: "Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Madem ki başkalarının hayvanlarına acıyarak fazla yük taşıtmaya razı olmuyorsun, neden öz nefsine acımayıp da onu dağlar kadar günah yığını altında eziyorsun?" Bu sözler devlet büyüğünün oğlu üzerinde büyük tesir yapar. Atından inerek Allah dostu Hasan Basri'nin ellerine kapanır. Ardından da sabırsızlıkla "iki gümüşü hemen vereceğim, şu ikinci sözünü de hemen söyle" diye yalvarır. Daha sonra Hasan Basrî ikinci sözünü söylemeye koyularak şöyle der: "Yola koyulmuş böyle nereye gidiyorsunuz?" diye sorar. "Devlet reisine, bir memurluk almak için gidiyorum" cevabını alınca, "Bak en değerli elbiseni giymiş, en enfes kokuları sürünmüşsün. Neden? Çünkü devlet reisi ve maiyetinde çalışanlara karşı mahcup olmak istemiyorsun. Halbuki onlar da senin, benim gibi birer insan değil mi? Şimdi sana sormak isterim. Yarın ölüp öbür dünyayı boyladığında omurlarında taşıdığın bu kadar ağır günahlarınla ve kirli alınla peygamberler ve gerçek mü'minler arasında Allah'a karşı hesap verirken utanmayacak mısın?" Bu sözlerin de son derece derin etkisi altında kalan devlet büyüğünün oğlu atını hizmetçisine verdiği gibi hemen Hasan Basrî'nin ellerine sarılarak artık bütün dünyalık nimetleri teper ve ölünceye kadar bu büyük zatın safında Allah'a ibadet etmeye karar verir. Yüce Allah (c.c.) cümlemizi hak sözleri dinleyip de gereğini yerine getiren haksever kullarından eylesin, amin...

“Ey Rabbimiz!Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla. Adımlarımızı sağlamlaştır ve hakikati inkar eden kafirlere karşı bize yardım et.” (Ali İmran,3/147.)

 

 

Allah’ım islama ve Müslümanlara yardım et.

Vatanımızı ve milletimizi her türlü tehlikelere karşı muhafaza eyle.

Bize dünyada ve ahirette iyilikler ve güzellikler nasip eyle.

Bizleri birlikten ve beraberlikten ayırmak isteyenlere fırsat verme.

Bizi ana babamızı ve bütün inananları bağışla.

Bizlere kuran ahlakına uygun yaşamayı ve evlatlarımızı bu doğrultuda yetiştirmeyi nasip eyle.

Komşularımızla iyi geçinmeyi onların hakkını gözetip, kul hakkına girmeden bu dünyadan göçmeyi cümlemize nasip eyle yarabbi.

Adaletli bir şekilde yaşayıp kimseyi kırmadan incitmeden işlerimizi devam ettirmeyi, hayırlı bir hayat yaşayıp huzurlu bir şekilde ruhumuzu teslim etmeyi bizlere nasip eyle yarabbi.

Helalinden kazanıp helalinden yemeyi cümlemize nasip eyle.

Bizleri Verdiğin nimetlere şükretmeyi bilenlerden eyle.Hayırlı huzurlu afiyetli bereketli bir ömür geçirmeyi bizlere nasip eyle.

Altından kalkamayacağımız sorumlulukları bizlere yükleme yarabbi.

Seni hakkı ile anlayıp iman eden kullarından eyle.

Hayırlı amel yolunda bizleri ve evlatlarımızı daim eyle.

Hakkı hak bilip hakka ittiba batılı batıl bilip batıldan ictinab eden zümre-i salihine bizleri dâhil eyle.

Şüphesiz ki sen işiten ve dualarımızı kabul edensin. Dualarımızı kabul eyle ya rabbel âlemin.

© 2014 byDRAHNALI

  • Twitter Clean
  • w-facebook
  • w-youtube
  • w-flickr
bottom of page